Aksaray Masaj Salonu-Masöz Ecem

Aksaray Masaj Salonu-Masöz Ecem

Aksaray Masaj Salonu-Masöz Ecem Gençtiler, eğitimliydiler ve o geceye, düğün gecelerine kadar ikisi de kimselerle yatmamıştı; cinsel sorunlar üzerinde mevzuşmanın hemen hemen olanaksız olduğu bir çağda yaşıyorlardı. Zaten ne zaman kolaydır ki. Az önce, Kral George, döneminden kalma minik bir otelin birinci katındaki dairenin minik salonunda akşam yemeğine oturmuşlardı. Açık duran kapıdan bakınca yandaki odada, dört kolonlu, oldukça dar bir yatak görünüyordu, bembeyaz yatak örtüsü, insan eli değmemişçesine sımsıkı gerilerek serilmişti yatağa.

Edward daha önce hiçbir otelde kalmadığına değinmemişti, Florence ise çocukluğunda babasıyla sık sık seyahate çıktığından bu mevzuda deneyimliydi. Yüzeysel bakıldığında, keyifleri yerindeydi. Oxford’daki St. Mary Kilisesinde meydana getirilen düğünleri güzel geçmişti; nikâh töreni geleneklere uygun, davet de neşeliydi, lise ve üniversite arkadaşları kulak tırmalayıcı ve moral verici çığlıklarla uğurlamışlardı onları.

Korktuktan şeklinde Florence’in annesiyle babası tepeden  bakmamışlardı bu olanlara, damadın annesi de pek yanlış davranmamıştı, veya neden toplandıklarını tüm bütüne aklından çıkarmamıştı. Gelinle damat Florence’in annesine ait ufak bir otomobille yola çıkmışlar ve akşam olmadan Dorset sahilindeki otellerine varmışlardı.

Aksaray Masaj Salonu-Masöz Ecem

Temmuz ortası için ya da bulundukları koşullar açısından pek de muhteşem denilemezdi havaya, ancak yine de elverişli sayılırdı: Yağmur yağmıyordu, fakat Florence’e kalırsa umdukları benzer biçimde dışarıda, terasta yiyecek yiyebilecekleri kadar sıcak da sayılmazdı. Edward’a göreyse hava iyiydi, ama aşırı kibar olduğundan bu şekilde bir akşamda karısına itiraz etmeyi aklından geçirmezdi.

Dairelerinde, Manş Denizi’nin bir kısmına ve uçsuz bucaksız çakıl taşlı Chesil Sahili’nin manzarasına bakan balkona açılan, yere kadar camlı, aralık duran kapının önünde yiyorlardı yemeklerini. Smokinli iki genç koridorda bıraktıkları bir servis otomobilindan servis yapıyorlardı. Çoğu zaman balayı süiti diye malum daireye girip çıkarlarken cilalı meşe parkeler sessizliğin içinde garip gıcırtılar çıkarıyordu.

Gururlu ve korumacı genç adam, yergi anlamına gelebilecek bir jestleri yahut ifadeleri var mı diye gözlerini garsonlara dikmişti. Alaycı gülüşlere hoşgörü gösterecek değildi. Fakat yakındaki bir köyden gelen bu gençler kamburlarını çıkarıp ifadesiz yüzleriyle işlerini görüyorlardı, çekingen davranıyorlardı, tabak-çanağı kolalı masa örtüsüne bırakan elleri titriyordu. Bununla beraber gergindiler.32